Uluslararası Necmettin Erbakan Hukuk Kongresi , Konya, Türkiye, 1 - 03 Haziran 2023, ss.446-447
5737 sayılı Vakıflar Kanununun 17. maddesinde, icareteynli ve
mukataalı vakıf taşınmazların mahlûl olmaları durumunda vakıflarına
dönecekleri öngörülmüştür. Söz konusu düzenleme, sahih vakıflar
hakkında olup mîrî arazinin aşar ve rüsumunun hayrî bir cihete
özgülendiği türden tahsisat kabilinden vakıflar hakkında uygulanması
söz konusu değildir. Zira ikinci tür vakıflarda, mîrî arazide olduğu gibi,
rakabe (kuru mülkiyet) devlete ait olup vakfa gelir getiren taşınmazlar
üzerinde vakfın aynî bir hakkı bulunmamaktadır. Osmanlı hukukunda, bu
nevi bir vakıf araziye mutasarrıf olan kimse intikal hakkı sahibi mirasçı
bırakmadan öldüğünde, arazi rakabe sahibi hazineye intikal ederdi ve
vakfa yalnızca devletin kendisine intikal eden araziyi başkasına tefviz
etmesiyle elde edilen bedel-i mahlûlât denilen meblağ ödenirdi. Bunun
yanında, Cumhuriyet döneminde aşar ilga edilince, bu tür taşınmazların
vakıfları ile olan ilişkisinin büyük ölçüde ortadan kalktığı ve 1926 tarihli
Türk Kanunu Medenisi ve ilgili mevzuatın öngördüğü yeni mülkiyet
rejimiyle bunların sırf mülke dönüştükleri kabul edilmiştir. Dolayısıyla,
mîrî arazinin aşar ve rüsumunun vakfedildiği tahsisat kabilinden
vakıflarda, gerek Osmanlı hukukunda geçerli olan nizam, gerek aşarın
ilgası ve Türk Kanunu Medenisinin kabulüyle cari olan yeni mülkiyet
rejimi ve gerekse günümüz mevzuatı dikkate alındığında, mutasarrıf
veya maliklerinin mirasçı bırakmadan ölmeleri ya da gaiplikleri gibi
durumlarda taşınmazın aynı üzerinde hiçbir hakkı olmayan vakfa rücûu
değil, devlet hazinesine intikali söz konusu olmaktadır. Hal böyle iken,
uygulamada zaman zaman bu esaslara dikkat olunmayıp mîrî arazinin
aşar ve rüsumunun vakfedildiği tahsisat kabilinden vakıf taşınmazların
da mahlûlen geçmişte -ayna taalluk etmeyen bir ilişki kapsamında-
irtibatlı oldukları vakıflara rücû ettirildikleri dikkat çekmektedir. Bu
yüzden, bu bildiride eski vakıflara ilişkin mahlûliyet meseleleri açısından
vakfın nevinin önemi merkeze alınarak özellikle mîrî arazinin aşar ve
rüsumunun vakfedildiği türden tahsisat kabilinden evkaf açısından
5737 sayılı Vakıflar Kanununun 17. maddesinin uygulanmasına ilişkin
bazı sorunlar tartışılacaktır. Bu esnada, hem meselenin tarihsel seyrini
yansıtıcı nazarî ve tatbikî kaynaklara, hem de güncel mevzuat ve
mahkeme kararlarına başvurulacaktır.