Fenilketonürili Hastalarda Kognitif İşlevlerdeki Bozulmanın Değerlendirmesinde Nöropsikoloji, Nörogörüntüleme, Genotip ve Fenilalanin Toksisitesi İlişkisi


Selamioğlu A., Canlı M., Karaca M. (Yürütücü), Balcı M. C., Gökçay G. F., Yeşil A., et al.

TÜBİTAK Projesi, 2022 - 2025

  • Proje Türü: TÜBİTAK Projesi
  • Başlama Tarihi: Kasım 2022
  • Bitiş Tarihi: Kasım 2025

Proje Özeti

Proje Özeti

Fenilketonüri (PKU), fenilalanin hidroksilaz enziminin (PAH) eksikliğinden kaynaklanan otozomal resesif geçişli, kalıtsal bir metabolizma hastalığıdır. Fenilketonüri hastalığı tedavi edilmediği takdirde, fenilalanin (Phe) yüksekliğinin neden olduğu; geri dönüşü olmayan psikomotor gerilik, mental retardasyon, hareket bozuklukları, nöbetler, otizm, davranış bozuklukları gibi nörolojik ve psikiyatrik bulgulara neden olur. Prevalansın en yüksek olduğu ülke yaklaşık 1/4000 görülme oranı ile ülkemizdir. Fenilketonüri taraması 2006 yılından itibaren devlet sorumluluğunda yürütülen Yenidoğan Tarama Programı ile zorunlu hale gelmiştir. Tanı konulan hastalarda tedavinin başarısı kan phe düzeyinin istenilen seviyede tutulabilmesini sağlayan beslenme tedavisinin yaşam boyu sürdürülebilmesi ile ilişkilidir. Zaman içinde tedavi uyumsuzluğu nedeniyle nörokognitif bozukluklar ortaya çıkabilmektedir.

Günümüzde neredeyse hastaların tamamı yenidoğan taraması ile tanı aldığı, ancak uzun dönemde hastalar tedavi uyumu sorunu ve nörokognitif etkilenme yaşayabildikleri için bu proje bu grup hastaların nörolojik ve psikiyatrik bulgularının etiyolojik sebeplerinin bulunması ve bu etiyolojiye göre tedavi önerilerinin güncellenmesine destek olacaktır.

Projemize İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı’ndan takipli erken tanılı erişkin fenilketonüri (ETPKU)’ si olan 80 olgu ve 20 sağlıklı kontrol grubu dahil edilecektir. Hastaların sosyodemografik özellikleri ve laboratuar bulguları (ömür boyu phe düzeyleri) arşiv kayıtlarından elde edilecek ve phe düzeylerine göre hastalar 3 gruba ayrılacaktır. Katılımcılara genotip analizi, eş zamanlı kan phe düzeyi, ayrıntılı nörogörüntüleme (Yapısal, difüzyon ağırlıklı, dinlenim durumu ile görev temelli fonksiyonel MRG ve MRS) ve ayrıntılı nöropsikolojik testler uygulanacaktır. Şimdiye kadar yapılan fizyolojik nörogörüntüleme çalışmaları yapısal çalışmalara kıyasla daha az sayıdadır. Yapılan bu görev temelli fMRG çalışmaları literatürdeki hasta sayısı az olan kısıtlı çalışmalara göre daha fazla sayıda hasta ve farklı phe düzeyleri ile karşılaştırmalı olarak değerlendirme imkanı sunacaktır. Yaşamın her dönemindeki phe değerleri ve genotipik özellikleri ile ayrıntılı nörogörüntüleme ve nöropsikolojik testleri bir araya getirerek phe toksisitesinin etkilerinin gösterilmesini sağlayacaktır.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı dünyada en fazla erişkin PKU vaka sayısı olan merkezlerden biridir ve takip edilen olgu sayısı hızla artmaktadır. İstanbul Üniversitesi, Hulusi Behçet Yaşam Bilimleri Araştırma Laboratuarı (İÜ-HUBAL), Nörobilim Birimi ise bünyesinde barındırdığı araştırma odaklı 3 Tesla MRG sistemi ve gerek nicel nöroanatomi gerekse fonksiyonel ve difüzyon ağırlıklı MRG ölçüm ve analizleriyle kognitif nörobilim araştırmalarında önemli bir birikime sahiptir. Yine İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Davranış Nörolojisi Birimi, ülkemizin davranış nörolojisi arasında uzmanlaşan ilk birimi olarak kognitif kayba yol açan nörolojik hastalıkların klinik ve nöropsikolojik değerlendirmesi konusunda büyük bir birikime sahiptir. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nadir Hastalıklar Araştırma Merkezi de fenilketonüri hastalarının genetik değerlendirmelerinin yapılabileceği donanıma sahiptir. İstanbul Üniversitesi’nin bu güçlü yanları bir araya getirildiğinde, yüksek fenilketonüri olgu sayıları üzerinde bu hastalığın kognisyonda yol açtığı hasarı literatürdeki bulgulara göre çok daha kapsamlı ve güvenilir şekilde değerlendirmek mümkündür. Bu çerçevede, projemiz ülkemizde oldukça yaygın bir sağlık sorunu olan fenilketonüride kognitif kaybı en aza indirgemek için tedavi optimizasyonu ve takibi konusunda başarılı bir protokolü geliştirmenin yanında bilimsel literatürde büyük etki değerine sahip yayınların gerçekleştirilmesine olanak sağlayacaktır.